11 Aralık 2011 Pazar

Yitenler bulunduğunda...

En çokta sevdiğine yaksın diye beklerdi kelimelerin gelmesini. Bir kelime ki dünya üzerinde hiç bir sevgiliye yazılmamış, hiç bir sevgilinin kulağına çalınmamış.Düşündü. Karanlıktaydı. Yağmur çiseliyordu. Yoldan geçen biri şemsiyeni açtı. Şemsiye siyahtı. Yağmura siperdi.
Biri dua ediyordu. Biri sokaklara atmıştı kendini, sokaklar daralıyordu, gök yüzü üstüne çöküyordu.
Si, düşündü. Milyon kere düşündü.
Ama Si bilmiyordu. Bir insan kendini hangi kelimelerle sevebilirdi ki!
Şimdi durduğu yerden geçen kendisiydi.

Aklına gelen yitti.

Si sevmişti. Kuyuya düşmesine sebebepti sevmesi. Ona sorsan daha az önce sevmişti, acısına sorsan doğduğundan beriydi sevdası.Si'ye sorsan şimdi sevmişti, zamana sorsan milyon kere takvim yaprağı ederdi sevdası.

8 Aralık 2011 Perşembe

Si'nin bir kuyuda yaşadığı doğruydu. Bir kuyuda yaşamasa bile gittiği her yere içindeki kuyuyu taşıyabilirdi. Daha doğru şeylerde vardı hayatında; o kuyudan çıkmak isteği ve bunu nasıl becereceğini bilememesi. Bildiği tüm yolları denemişti, deniyordu; çıkmayı başaramaz ise daha da deneyecekti.
Yine kafasında ki  kesik kesik düşünce zincirleri sabrını zorluyor, gücünü tüketiyordu ve dünya gözlerinin önünde çözülüyordu.
Eğer diye düşünüyordu; hayat önüme koyulmuş bir yol olsaydı o yolda yürürdüm!
Si her şeyi somutlaştırıyordu. Başka türlü yaşayamıyordu. Önüne bir merdiven koysan adım adım tüketirdi o merdiveni de, merdiveni önünden çeksen bir adım dahi atamazdı öteye...ve maalesef hayatta ki engeller hep görünmeyen engellerdi.
Oturduğu yerden geleceği düşündüğünde upuzun bir yoldu bir türlü varamadığı yer, oysa geçmiş tam da sırtındaydı. Sanki hiç yürümemişti, tüketmemişti. Peki ya ne zaman geçmişti geçmişin karanlığından?