19 Ekim 2010 Salı

Başı yok, sonu yok...

Bİr ruh şaşırırsa kıblesini eğer, çekerse alnını secdeden yada tam da secdedeyken kaybederse kabesini....bulmak yine o na düşer bir başkasına değil! Ve kaybolmuşken yolun ortasında dişlerini kanatan küfürleri kendine savurmuştur aslında ve severken yaratıcısını ondan nefret etme ihtimalini yok eder kaybederek kendini...Nefret ve sevgi aynı dairenin içinde dolanan iki olgudur biri büyümeye başlarsa dengesizlikler ortaya çıkar, bir sağa bir sola savrulmaya başlar terazi; aciz ruh ise nefretin küçülmesini istemez aslında sevginin nefretle birleşmesini, nefretin sevginini içinde erimesini ve sevginin varlığına bürünmesini ister ve böylelikle sevgisi ivme kazanacaktır.
Ve bir ruh yaratıcısına söylediği hiç bir sözden pişman değilse eğer hatta yaratıcısıda sabırla yol gösteriyorsa hala ona çemberin dışında kalanların üzülmesine, yada bunları hakettim mi? gibi sorular sormasına gerek yoktur.... Çünkü ruh un derdi ancak yaratıcısıyladır, onun haykırışı rabbinin gönlünedir. Ruh ona çevrilmiş onca göz arasında yalnız birini diler...ve söylediği tüm sözler onun ilgisini celbetme isteğinden kaynaklanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder